İçeriğe geç

Obje felsefede ne demek ?

Obje Felsefede Ne Demek? Zihnin Aynasında Nesneye Psikolojik Bir Bakış

İnsan davranışlarını anlamaya çalışan bir psikolog olarak, zihnimde hep şu soru yankılanır: “Biz, dünyayı mı algılıyoruz yoksa kendi zihnimizi mi yansıtıyoruz?” Bu sorunun tam ortasında, obje kavramı durur. Felsefede obje, yalnızca dış dünyadaki bir varlık değildir; aynı zamanda zihnin yöneldiği, anlam yüklediği ve ilişki kurduğu her şeydir.

Peki, “Obje felsefede ne demek?” sorusuna bir psikolog nasıl yanıt verir? Cevap, insanın içsel dünyasıyla dış dünyanın kesiştiği noktada gizlidir.

Felsefede Obje: Zihnin Yöneldiği Dünya

Felsefi anlamda “obje” (nesne), bilincin kendisine yöneldiği varlık ya da olgudur. Yani düşüncenin konusu olan her şey bir objedir. Bu kavram, özne (suje) ile olan ilişkisinde anlam kazanır. Özne bilen, hisseden, algılayan varlıkken; obje bilinen, hissedilen, algılanandır.

Ancak bu ayrım, psikoloji açısından o kadar basit değildir. Çünkü insan zihni, objeyi yalnızca gözlemlemez — onu yorumlar, ona anlam yükler ve bazen de onunla duygusal bağ kurar. Bu nedenle obje, yalnızca dış dünyanın bir parçası değil; aynı zamanda bireyin iç dünyasının da bir uzantısıdır.

Bilişsel Psikoloji Perspektifinden Obje

Bilişsel psikolojiye göre, insan beyni dünyayı anlamak için sürekli olarak bilgiyi sınıflandırır, sembolleştirir ve yapılandırır. Yani biz “obje”leri sadece görmeyiz; onları zihinsel şemalarla anlamlandırırız.

Örneğin, bir sandalye gördüğümüzde, beynimiz onu sadece dört ayaklı bir cisim olarak değil, “üzerinde oturulabilen bir araç” olarak kodlar. Bu tanımlama süreci, algı ve anlamlandırma mekanizmalarının ortak çalışmasıdır.

Felsefi olarak obje, bilinçle temas eden her şeydir. Psikolojik olarak ise, bilinç bu objeleri kendi deneyimleriyle yeniden inşa eder. Bu da bize, her bireyin aynı nesneyi farklı algılayabileceğini gösterir. Yani “gerçeklik”, çoğu zaman kişisel bir inşadır.

Duygusal Boyut: Obje Bağlanmaları ve İçsel Yansımalar

Psikanalitik kuram, “obje” kavramına derin bir duygusal anlam kazandırmıştır. Freud’un ardından gelen Melanie Klein ve Donald Winnicott gibi psikologlar, “obje ilişkileri kuramı” ile bireyin erken dönem ilişkilerinde objelerin (anne, baba, bakım veren kişi) nasıl içselleştirildiğini tartışmıştır.

Burada obje, bir eşya değil, duygusal bir temsildir. Çocuk, annesinin varlığını yalnızca fiziksel olarak değil, duygusal bir obje olarak da içselleştirir. Zamanla bu içsel objeler, bireyin ilişkilerinde tekrar tekrar sahneye çıkar.

Örneğin, güven veren bir çocukluk objesi, yetişkinlikteki ilişkilerde güven duygusunu şekillendirir.

Aksine, reddedici bir ebeveyn figürü, bireyin yakın ilişkilerde kaygılı ya da mesafeli davranmasına neden olabilir.

Bu açıdan baktığımızda, “obje” felsefede dış dünyaya yönelmiş bir varlık iken, psikolojide iç dünyanın bir aynası haline gelir. Duygusal objeler, kimliğin inşasında temel yapı taşlarıdır.

Sosyal Psikoloji Perspektifinden Obje: Toplumun Aynasında Nesneler

Sosyal psikoloji, objeleri bireysel algıdan çıkarıp kültürel bağlama yerleştirir. Çünkü nesneler, yalnızca bireysel değil, toplumsal anlamlar da taşır.

Bir örnek: Para.

Felsefede para, bir değişim aracıdır. Ancak psikolojik olarak para; güç, statü, güvenlik ve bazen de sevgiyle eşdeğer bir simgedir.

Bir toplumda objelere yüklenen anlamlar, o toplumun değerler sistemini yansıtır. Bu yüzden moda, teknoloji, sanat ya da mimari gibi alanlar; bireysel tercihler kadar kolektif bilinçle de şekillenir.

Toplum, objelere anlam yükler; birey ise o anlamları kendi kimliğiyle harmanlar.

Obje ve Öznenin Dansı: Zihinsel Bir Etkileşim

Psikolojide özne (ben) ile obje (dış dünya) arasındaki ilişki, sürekli bir etkileşim halindedir. Zihin, gördüğünü olduğu gibi değil, “olmak istediği gibi” algılama eğilimindedir. Bu nedenle, objeye yüklenen anlam, öznenin ihtiyaçlarını ve arzularını yansıtır.

Bir sanat eserine bakarken herkesin farklı duygular hissetmesi, bu etkileşimin sonucudur.

Kimine göre bir tablo huzur verir, kimine göre melankoli. Çünkü obje, öznenin iç dünyasında yeniden doğar.

Obje, Benlik ve Bilinç Arasında Köprü

Sonuçta, obje yalnızca dış dünyada değil, zihnimizin derinliklerinde de yaşar. Felsefe onu “bilincin konusu” olarak tanımlar; psikoloji ise onu “benliğin yansıması” olarak görür.

Bir nesneye yüklediğimiz anlam, aslında kendimizi nasıl gördüğümüzün bir göstergesidir.

Obje, bilinçle dünya arasındaki köprüdür — hem algının hem duygunun birleşim noktasıdır. Onu anlamak, insan zihninin çalışma biçimini anlamaktır.

Sonuç: Obje, Zihnimizin Aynasındaki Yansıma

Obje felsefede ne demek?” sorusu, yalnızca bir tanım arayışı değil; insanın kendini ve dünyayı nasıl anlamlandırdığını sorgulamasıdır. Felsefe için obje, bilincin yöneldiği varlıktır; psikoloji için ise, o bilincin içsel bir yansıması.

Bir psikolog gözüyle söylemek gerekirse, her insan kendi objelerini yaratır — sevdiklerinde, eşyalarında, hatıralarında. Ve bu objeler, kim olduğumuzu sessizce anlatır.

Belki de objeyi anlamak, kendimizi anlamanın en derin yollarından biridir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
tulipbet girişsplash